Paris kendisine verilen ‘aşk şehri’ yakıştırmasını olimpiyatlar yaklaşırken sanat, kültür ve sporla birleştiriyor, gastronomiyi de yanına alıyor. Bizlere de bu harmanı bütünüyle yaşamak kalıyor. Bir Parisli için hayatta hiçbir şey gün içinde bir kafede oturup ‘café au lait’ (sıcak süt eklenmiş kahve) içmekten daha bedelli olamaz. Loş ışıkla aydınlatılmış bir yerde ya da güneşli bir terasta mola verip insanları izlemek esaslı bir Paris kültürüdür. Spor vesilemiz olsun, biraz bu hoş kenti keşfedelim. Evvel tarih boyunca birçok muharrir, sanatçı ve siyasetçiyi ağırlamış klasik Paris kafelerini ziyaret edelim, sonra kendimizi sokaklara atıp kentin tadını çıkaralım…
Hotel Alfred Sommier’nin bahçesi.
YORGUNLUĞUNUZU ATIN
Hotel Alfred Sommier: 1859 yılından bu yana tıpkı aile tarafından işletilen, Madeleine semtindeki metro durağına yürüyüş uzaklığında olan bir butik otel. Bahçesi yazın açılan otelin Les Caryatides isimli restoranını deneyebilirsiniz. Bu yer olimpiyat coşkusunu huzura çevirmek için birebir.
Hotel Eldorado: Şehir merkezinde fakat tıpkı vakitte şık bir kır konutunda olduğunuzu hissettirecek sevimli bir butik otel. Bahçesindeki restoranda dostlarla yemek yiyip sohbet etmek başka keyif.
TATLARIN PEŞİNE DÜŞÜN
Ralph’s Restaurant: Saint-Germain-des-Prés bölgesindeki bu şık yeri Amerikalı moda dizayncısı Ralph Lauren açtı. Şık, romantik ve huzur veren bir ortama sahip olan Ralph’s Restaurant’da lezzetli Amerikan yemeklerini tadabilirsiniz.
Le Récamier: Paris’in tatlı ve tuzlu sufleleriyle ünlü bu hoş restoranı, çiçeklerle süslenmiş bahçesiyle sizi kendine âşık edecek. Bu özel suflelerde şef Gérard Idoux’nun imzası var. Tuzlulardan parmesanlı olanı önerebilirim.
La Favourite St. Paul: Hayalle gerçek ortası çiçeklerle bezenmiş bu hoş restoranın mottosu ‘En uygun yemekler kalpten, aşkla yapılanlardır’. La Favourite St. Paul’ün pembe çiçeklerle bezenmiş ön cephesi fotoğraf karelerinize renk katacak.
Le Procope Restaurant: Geçmişi 17’nci yüzyıla dayanan ve klâsik Fransız mutfağının en yeterli örneklerini sunan Le Procope Restaurant ambiyansıyla sizi büyüleyecek. Özel kümeler için açılan özel odalarını da kesinlikle keşfedin.
Café de Flore Paris’in özel yerlerinden.
BİR KAHVE MOLASI VERİN
Café de Flore: Şiirlerle hayatı anlamaya çalışan Lord Byron üzere romantiklerin ya da kıssaların peşinden koşan maceracı Jack London gibilerin uğrak noktasıdır bu kafe.
O yüzden şayet Paris’te özel bir yerde vakit geçirmek istiyorsanız aklınıza birinci Café de Flore gelmeli. Evvelce yalnızca sanatkarların gittiği bir mekânken şimdilerde öğrencileri de görmek mümkün. Kafenin öbür Paris kafeleri tarafından kıskanılmasının sebebiyse hala, önünde kuyruklar oluşacak kadar tanınan olması.
Café de la Paix: 1975 yılında Fransa hükü-
metinin tarihi bir miras kabul ettiği Cafe de la Paix, içmimarisinde kullanılan freskler nedeniyle sizde bir müze hissi uyandırıyor. Merkezi noktalara yakınlığı nedeniyle de her vakit kalabalık oluyor. Yeri bu kadar alımlı yapan öteki bir detay da Guy de Maupassant ve Émile Zola üzere muharrirlerin bir vakitler uğrak yeri olması.
Les Deux Magots: Açıldığı günden beri turistler ve aristokratların uğrak yeri olan
Les Deux Magots’dan içeri girdiğinizde, yerin güneşli terasında kahvesini yudumlarken telefona bakmak yerine gazete okuyan müşteriler görebilirsiniz. Geçmişte Ernest Hemingway, Pablo Picasso, Albert Camus ve Jean-Paul Sartre’ın orada ne kadar çok vakit geçirdiğini de kafedeki fotoğraflardan anlamak mümkün.
Spor oyunları kültür miraslarıyla buluşuyor
15 bin atletin kalacağı Olimpiyat Köyü Saint-Ouen kentinde kuruldu. 100 yıl evvelki olimpiyatların yapıldığı Yves du Manoir Stadyumu ile Porte de La Chapelle Arena oyunların ana yerleri olacak. mSeine Nehri’nde su sporları yapılacak.
Maraton, yüzme üzere yarışların finiş noktası Pont Alexandre III.
Place de La Concorde’da 3×3 basketbol ve kaykay üzere kent sporları karşılaşmaları düzenlenecek.
1900’lerde yapılmış Grand Palais’de eskrim ve tekvando müsabakaları yapılacak.