CHP Parti Meclisi (PM) Özel liderliğinde evvelki gün toplandı ve 6-9 Eylül’de Ankara’da harikulâde tüzük kurultayı kararı aldı.
Özel, PM’de yaptığı konuşmada, partiyi tüzük kongresine genel lider olarak götürmek istediğini söyledi ve bu kararını oylattı.
PM de Özel’e bu yetkiyi verdi.
Parti iki yolla harika kurultaya götürülebilir.
Ya PM’nin ya da genel liderin kararıyla.
Eğer PM karar alsaydı, kurultayı seçimli hale getirmek için ek unsur getirilemezdi. Kurultay PM’nin çizdiği çerçeve içerisinde kalırdı. Artık kararı genel lider verdiği için seçim hususu konabilir.
Özel, meydan okudu
Özel, 31 Mart zaferine karşın başarısız olunduğunu ileri süren parti içi muhalefete “Gücünüz yetiyorsa, buyrun karşıma geçin” diye meydan okuyor. Özel, seçimli kurultay vaat etmiyor. Lakin yarışa girmekten çekinmediğini ve kendisine güvendiğini ortaya koyuyor.
Kurultay hangi koşul altında seçimli hale gelir?
Adayın yahut adayların nitelik ve nicelik olarak gerekli ve kâfi kuralları sağlaması halinde. CHP tüzüğünün 48. unsuruna nazaran 15 gün içinde delegelerin salt çoğunluğunun imzası toplanmışsa seçim hususu eklenebilir.
Aday çıkmaz
Özel’in karşısına aday çıkar mı?
Hiç sanmıyorum.
Kılıçdaroğlu’nun şahsen aday olarak yahut bir adayı destekleyerek, bu türlü bir maceraya kalkışacağını zannetmiyorum.
“Macera” diyorum, çünkü…
Kılıçdaroğlu, genel liderken çoğunluk oyunu alamadığı CHP delegesini nasıl ikna edebilecek? 31 Mart zaferini tatmış delege niye Özel’den vazgeçsin ki?
Kimi Kılıçdaroğlu yanlıları Ekrem İmamoğlu’nun hal değiştirmesi ihtimaline bel bağlamış görünüyor.
Delegeye tesir edebilecek en değerli yük merkezlerinden biri olan İmamoğlu, CHP’yi iktidara taşıyacak yolu Özel’le yürümeye kararlı.
Özel, tüzük kurultayından güçlenerek çıkacaktır.
‘Korktular demesinler diye…’
Dün CHP başkanını aradım, kurultay sürecine ait sorularımı kendisine yönelttim.
Neden kurultay kararı aldınız?
Geçen yıl kurultay öncesi eski idare “23-24 Kasım 2023’te tüzük yapacağız” diyordu. Buna dayanarak, “Ben de yapacağım o tarihte” dedim. Seçimi kazandım. Sonraki gün odama yerleştim. Birinci iş partinin avukatlarını çağırdım. Dedim ki, “Tüzük kurultayında ne durumdayız?” Aldığım yanıt, “Öyle bir kurultay yok Özgür Bey, kararı alınmadı, gazete ilanı yapılmadı” biçiminde oldu.
“Nasıl olur” dedim, eski genel lider yardımcısını aradım. Dedi ki “Biz onu siyaseten söyledik. Sen yapacaksan, PM’yi toplayıp karar alıp o denli yapman lazım.”
Henüz mazbata almamışız. Mazbatadan sonraki cumartesi günü PM toplanıyor. PM’ye dedim ki “Karar alıp gazete ilanına çıkarak, aralık ayının ortasında kurultay yapmamız lazım.” Dediler ki “Yerel seçim için adayları mı belirleyeceğiz, kurultay mı yapacağız?” Ben dedim ki “Bunu vilayet liderlerine soralım.” Liderlere sordum. Oybirliğiyle tüzük kurultayının ertelenmesine, seçime yoğunlaşılmasına karar verdiler.
Bu duyurulduktan sonra hem toplumsal medyada hem partide çok sayıda kişi “Namus erdem kelamı vermişti, kelamını tutmadı” üzere tabirlerde bulundu.
Ben de kurultay kararını vilayet liderleriyle ve PM’de görüştüm. “Uygun görüyorsanız burada aldığımız karar doğrultusunda kurultayı ben çağırmak istiyorum” dedim.
Bizim tüzüğümüzde fevkalâde kurultay unsuru düzenlenirken, PM davet yaparsa seçim unsuru olmuyor. Genel lider davet yaparsa seçim unsuru ekleyebiliyor. Bir seçim çekincesi ile PM tarafından alınırsa istismar edilebileceği için kararın benim tarafımdan alınmasını daha yanlışsız buldum.
Parti 50 yıl sonra seçimden birinci çıkmış. O günden bugüne tüm anketlerde birinci çıkıyor. Bu ayki tüm anketlerde farkı açtığımız ortada. Kimilerinde fark yedi puana çıkmış.
Bu durumda halen daha dönüp parti başarısızmış, işler berbata gidiyormuş üzere izlenim yaratmaya çalışıp bizim de kendimizden tasamız varmış üzere algı yaratmaya çalışıyorlar.
“Korktular da seçim unsuru eklemeyelim diye bu türlü yaptılar” şeklinde açıklamalar olur, parti yıpranır, olmayan bir tasa varmış üzere algılanmaya çalışılır diye bu kararı aldım.
Çağrıyı sizin yapmanızı, parti içi muhalefete “Bir şikayetiniz varsa karşıma çıkabilirsiniz” diye yorumladım. Hakikat mu anladım?
Vatandaşın ve partilinin şikayeti olmayan bir genel liderden ve idareden birilerinin şikayeti varsa onların bileceği iş. Lakin istismara yönelik olarak “Kaçtı, ondan PM’de karar aldı, kendi almadı” dedirtmemek için bunu tercih ettim. Bizim kendimize ve delegemize itimadımız tam.
Çakıroğlu cinayetini meyhane çalışanının sözü aydınlattı
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddianamesinde maktul İlker Çakıroğlu’nun eşi Özlem’in anlatımına yer veriliyor.
Özlem Çakıroğlu, eşinin ortağı B.A.’nın Fuat Çakır’ın ismini kullanarak, tehditle para topladığını ve gayrimenkuller aldığını tabir ediyor. Fuat Çakır’ın eşi İlker’in B.A. ile ortak hareket ettiği inancında olduğunu anlatıyor. Çakır’ın bu yüzden 29 Ocak günü eşini, sahibi olduğu Gamsız Meyhane’ye görüşmeye çağırdığını belirtiyor.
Meyhanede çalışan, kendisi de Çakır’ın köylüsü olan Batuhan Çakıroğlu, şahit olduklarını savcılıkta anlattı.
Batuhan Çakıroğlu’nun tabiri şöyle:
Sopa gibisi ses geliyordu: İlker Çakıroğlu asma kata çıktı. İlker’in çıkması ile Fuat Çakır’ın kızması bir oldu. Aşağı kattaydım lakin sesi geliyordu. Fuat, “250 kişilik liste var, senin ismin da var, Sarallardan iki kişi var, PKK’lılar var” diyordu. İlker, 30-40 dakika sonra “Abi yapma, bir şey yapmadım, cürmüm yok” diyordu. Sopa gibisi ses geliyordu. Sopa sesi yarım saat sürdü. Benimle çalışan Talha’ya “Müziği aç” dediler. Talha’nın müziği açması ile sesleri duyamadım. Sopa sesini duyuyordum. Bir orta cam kırılma sesi geldi.
Kafasında kesi vardı: Fuat, asma kattan inince sesler kesildi. Adamlarından biri “Üst katta cam kırığı var, temizler misin” diye sordu. Süpürgeyi alıp çıktım. İlker koltuktaydı. Sararmış, bitkin ve bayılacak üzereydi. Yanında Hamza vardı. Hamza, “Anlat, kendini kurtar” diyordu. İlker “Suçum yok, onlar yüzünden başıma bunlar geldi” diyordu. İlker’in önünde yerde kan lekesi vardı. Temizledikten sonra aşağıya indim. Hamza geldi ve İlker’i kastederek, “Başına buz mu koysak” dedi. Buzu poşete doldurup İlker’in yanına çıktım. Başının orta kısmında ufak bir kesi vardı lakin yarasında pek kan yoktu. Buz torbasını başına bırakarak indim. Sesler duruldu.
Alt katta da dövdüler: Fuat, aşağı katta koltukta oturuyordu, karşısında İlker vardı. Fuat’ın adamları İlker’i dövüyorlardı ancak kimin dövdüğünü hatırlamıyorum. Asma kattaki üzere sert dövmediler. Işıkları kapattılar, kapıyı kilitlediler. 20 dakika daha dövdüler. Fuat’ın adamlarından birine “Artık dövmeyin, otelde müşterilerimiz var, ses gitmesin” dedi. O da Fuat’a söyledi, dövmeyi kestiler.
Vito’da da dövelim mi: Birisi İlker’i kastederek, “Evine nasıl gidecek?” diye sorduğunda Fuat “Vito’ya koyun, otomobilini siz alın” dedi. Menderes, “Vito’da da dövelim mi” diye sordu. Fuat “İple bağlayın” demesi üzerine adamlarından biri “İp var mı” diye sordu, olmadığını söyledik. Vito’yu meyhanenin önüne park etti. İki kişi İlker’i alıp dışarıya çıktı. İlker yürümekte zahmet çekiyordu.
Sopaları aldılar: Mustafa yahut Adnan yanımıza gelip sopaları istedi. İlker’i daha fazla dövmesinler diye “Sopaları bırakın, çöpe atarız” dedik. Daha sonra oburu tekrar sopaları almak için geldi. Ona da “Sopaları çöpe atarız” dedim. Fuat’ı kastederek, “Sopaları istiyor” dedi. Alt katta bulunan iki adet 40-50 santimetre uzunluğunda, keser sapına emsal irilikte, düz, yuvarlak formda tahtaları alarak çıktı.
Kadıköy’de kahveye götürüldü
Çakıroğlu, araca bindirilerek, Ayhan Çakır’ın işlettiği Kadıköy’deki kahvehaneye götürüldü.
İddiaya nazaran Çakıroğlu hastaneye gitmeyi kabul etmeyince konuta bırakmaya karar verdiler. Mehmet Taşkın ve Melih Vural, Çakıroğlu’nu alarak, onun otomobiline bindiler. Emrah Karaahmet ve Habip Bayramoğlu gerideki araca binerek, yola çıktılar.
Avrupa Yakası’na geçtiler.
Topkapı’ya geldiklerinde Çakıroğlu, kötüleşti.
Taşkın, Çakıroğlu’nun nabzına baktı.
“Ölmüş” dedi.
Vural’a “En yakın hastaneye bırak” diye talimat verdi.
Vural, şöyle devam ediyor:
“En yakın hastaneye git’ deyip gerideki araca bindi. Koç Üniversitesi Hastanesi’ne gittim. Korkmuştum. Başıma birinci sefer bu türlü birşey geldi. Güvenlik görevlilerini görünce korkup panikledim. Hastanenin yakınına aracı bıraktıktan sonra koşarak konutuma gittim.”
Sopalar kameraya takıldı
Görüntülere nazaran Çakıroğlu, 30 Ocak 2024’te saat 00.56’da tek başına Gamsız Meyhane’ye geliyor.
Saat 02.47’de Mehmet Taşkın ve Menderes Çakıroğlu dışarıya çıkıyor. Taşkın, aracın bagajından iki tahta alarak, Çakıroğlu’na veriyor. Çakıroğlu, kabanının içine koyup meyhaneye giriyor.
Saat 05.44’te meyhaneden çıkan ve içlerinde Çakıroğlu’nun da olduğu üç kişi araca geliyor. “Çakıroğlu’nun yürüyemediği, birinden takviye aldığı, aracın art tarafına oturmakta zorlandığı, yanındaki şahsın tutarak oturttuğu” belirtiliyor.
Çakıroğlu’nun saat 05.27’de Kadıköy’de kahvehaneye getirildiği, “yürümekte zorlandığı ve kolundan tutulup karşı binanın içerisine sokulduğu” kaydediliyor.
Çakıroğlu’nu bir saat binada kaldıktan sonra 07.14’te kolundan tutularak çıkarıldığı ve otomobile bindirildiği belirtiliyor.
Çakıroğlu’nun içinde bulunduğu araç, saat 08.08’de hastanenin girişine bırakıldı.
Kocaeli’ne gittiler
Ayhan Çakır ile beş adamı Çakıroğlu’nu hastane önüne bırakıp Kocaeli’ne gitti. Çakır, burada izini kaybettirdi.
Tanık Tarık Ali Güngör, Fuat Çakır’ı o sabah saat 07.06’da Kadıköy’deki kahvehaneye bıraktığını kaydediyor. Münasebetiyle Çakır da kardeşiyle birlikte Kocaeli’ne gitmiş olabilir.
MHP’li Feti Yıldız’ı aramış
Fuat Çakır’ın Çakıroğlu’nun meyhaneye gelmesinden 1.5 saat evvel, 29 Ocak 2024’te saat 23.36’da MHP Genel Lider Yardımcısı Feti Yıldız’ı aradığı tabir ediliyor. Lakin görüşme içeriğine dair bilgi verilmiyor.
O gece meyhanede Çakır’ın konuklar ortasında MHP Sarıyer İlçe Lider Yardımcısı Servet Satır ve kardeşi Serkan da bulunuyor. Lakin Satır kardeşlerin sözlerine başvurulmadı.
Fuat Çakır’ın kardeşi Hasan hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.
Davanın birinci duruşması 11 Kasım 2024’te görülecek.